Daha önce çok anlatıldı böyle, bu kadar derin, böylesine acı aşklar serüveni…
Çoğu insan yazdı hislerini, kaleme döktü… Mürekkebi oldu sevda yemini…
Bende mürekkebimle seni anlattım, anlatmayı düşlediğim sessiz çığlıklar limanında konaklarken…
Aldatıyorum kendimi, kendi çığlıklarımla, sonra seni,sonra sensizliği, sonra sessizliği, sonrada herkesi…
Sözler aynı, gözler aynı, acılar aynı, aynı yasaklarda saklı; bir o kadar ayrı gayrı… Yok, böyle geçmiyor ömür, ömrüm çok daha farklı yollarda bayrağı devralmalı…
Başkaları seni senden çok tanıdı, senden bir o kadar nefret etti, hatta bazıları nasıl olur böyle bir aşk dedi de kafaları karıştı, bu aşk herkesin kafasını karıştırdı… Sen hep aynı yerde, aynı iklimde, ukalalığının sınırında bir o kadar kendinle kaldın…
Şimdiden sonra gözlerimi kapatacağım, hiç kimse hiçbir şey gelmeyecek aklıma… Sonrasında başımı dik tutacak, göğsümü de gereceğim…
Adın beynimden, aşkın yüreğimden silinip, yararlı aşklar köprüsüne tüm benliğimi atacak… Daha önce çok söz verenler oldu böyle, seviyorum deyip de sonradan çekip gittiler… Onlar ölü aşklarda bir üst mertebeye eriştiler…
Kerem’le Aslı, Ferhat’la Şirin gibi olamadı kimse… Leyla İle Mecnun dillere destan, benim aşkım onların yanında külliyen yalan…
Anlamsızlarda boy gösterdim, dopdoluyken yalanlarla raksettim… Sonrasında adım düzensiz hayatlar bölümünde en ön sırada yer aldı… Şimdiden sonrasında hiçbir şeyde gözüm yok kendimden başka… Kendi kalemimi kırıp yeni bir düzen yaratacağım…
Daha önceleri mutsuzluk benimle âşık atabilir sanırdım, şimdi yanımda bir hiç adeta… Sevimsiz insanların sıfatıyla gözyaşlarıma ikramiye çıkartamam…
Seviyor musunuz beni? En az benim kadar… Görüyor musunuz gözlerimde mutluluk hareleri var… Umudadır tüm yolculuk, başarıyadır attığım her bir adım ve telaşım hep onurluk alabilmek içindir sakın ki böbürleniyorum sanmayın!
Üşütük sevdalar, sihirli anlar, yapmacık, düzenden ayrı dostluklar bir çöp yığınında kaldı… Sarılabilir misiniz bana? En az benim kadar…
Korkmayın dostlarımla düşmanlarımı ayırt edebilecek seviyeye ulaştım, toyluğumdan bir parçacık eser kaldı… O da içimdeki çocuğun yaşayabilmesi için… Toplumdaki sıfatımı da çok iyi biliyorum, güler yüzlü, sevgi kelebeği, başarı tomurcuğu; takdire değer, dik selamcı!
Ukalalık olarak algılamayın, olumlu enerjimi yansıtabilmek için bir kıvılcım bu yalnızca… Ben de en az şefkate muhtaç bir kelebek kadar özgürlüğü isteyen biriyim… Lâkin özgür olabilmek için, özgürce düşünmek lazım!
Bakın işte onda şüphe dolu biçareyim! Hayatla yan yana yürüyoruz, sarılmak isterken iterdi önceleri, şimdi o sarılıyor…
Daha önceleri, önceliklerim tek yönlü sanırdım… Şimdi önceliklerim dört koldan sarıyor beni, “biz varız!” dercesine… Ahtapot gibi hissediyorum önceliklerimi, sonra- son olarak gördüklerimde var…
Hiç başlamamış, hiçbir şekilde dengim olmamış lâkin hazırlanıp da beklediğim sonlarım… Beni hak edebilir misiniz şimdiden sonra?
Kimse hak edebilir miyim demez ki… En cesur yürek bile kaldıramaz bu lafı… Yalan mı yoksa? Sözlerimi anlayacaksınız, yüreğime konup da hiç ama hiç ayrılmayacaksınız… Biliyorum bu yolda hep yanımda olacaksınız…
Daha önceleri korkardım kendimden bile… Korktuğum tek şey; ALLAH… Yüce ALLAH… Ama o içimde, o şah damarımdan bile yakın… O bende…
Koruyacak olan da o, büyüklüğünden korkulacak olan da o… Hatta şu ilhamı bana verip, beni yücelten de o…
Takdir onundur, ben ve de sizler onun aciz kulları, yoktan var edilmiş, bazen kaderci; bazen yürekli, bazen de seçim dolu kulları…
Daha önceleri ayrıntılara inmezdim… Şimdi ayrıntılara önem verdim, ayrıntılar sanki boynumun borcu…
Bundan sonrasında bana laf düşmez, yaşadığım hayat anlatacak her şeyi sizlere… Beni seviyor musunuz? En az benim sizleri sevdiğim kadar…
Ben seviyorum, hayata sarıldığım şu an kadar…
Dilara AKSOY